Dalgaları, sabah kahvesinin yanında kulağınıza çarpan o tanıdık ses…
Denizin dinginliği, gökyüzünün griye çalan rengi…
İnsan ister istemez düşünür:
“Bizim bu huzurumuzun altında ne var acaba?”
Bir gazeteci olarak yıllardır sahilde, caddede, kahvede, mikrofonun arkasında hep aynı güven duygusunu hissederim.
Ünye sanki hiç sarsılmaz bir şehir gibidir.
Ama tarih, bize sessizce başka bir şey anlatır.
Balıkesir, Sındırgı 6.1 ile hatırlattı yine...
Niksar’ın Sarsıntısı, Ünye’nin Uykusu
20 Aralık 1942…
Tokat’ın Niksar ve Erbaa ilçeleri yerle bir olur.
7.0 büyüklüğünde bir deprem, gecenin sessizliğini paramparça eder.
O günlerde Ünye’de yaşayanlar, sabaha karşı yataklarından fırlamış, sokaklara dökülmüştü.
Büyük bir yıkım yaşamadık belki ama, duvarlarda çatlaklar, yüzlerde korku vardı.
O deprem, bize Karadeniz’in bile bazen ürperdiğini hatırlattı.
Dönemin kayıtlarına göre, 1942 Niksar-Erbaa ve 1939 Erzincan depremleri sırasında Ünye’de 14 bina yıkılmış, bazıları ağır hasar almış, 1 kişi yaşamını yitirirken 7 kişi yaralanmıştır.
Yani bu şehir o yıllarda büyük bir felaketi yaşamasa da, sessiz bir sarsıntının izlerini taşımıştır.
Erzincan’ın Gölgesi
Bir başka kara Aralık… 1939.
Erzincan, 7.9’luk bir depremle haritadan silinirken, Türkiye’nin dört bir yanında yer titrer.
Ünye o gece de sarsılmıştı.
Uzakta olan bir acının yankısı bile bu şehirde hissedilmişti.
O yıllarda elektrik az, haber geç gelir.
Ama rüzgâr bile Erzincan’daki yıkımı taşımıştı sanki.
Halk korkuyla tanışmış, kayıtlara göre dualar günlerce sürmüştü.
Haritada Sessiz Ama Gerçekte Riskli
Bugün deprem haritasına bakarsanız, Ünye “üçüncü derece deprem bölgesi” olarak geçiyor.
“Rahat olun” deniyor.
Ama işin doğrusu şu: hiçbir şehir tam anlamıyla “rahat” olamaz.
Ünye’nin zemini yumuşak; sahil dolgu alanları yeni yapılaşmayla dolu.
Bu zemin, büyük bir depremde sarsıntıyı büyütebilir.
Yani fay bizde olmasa da, etkisi bize ulaşabilir.
Bir başka tehlike daha var: rahatlık hissi.
Çünkü bazen asıl tehlike, riskin az olduğunu sanmaktır.
Hazırlıklı mıyız?
Son yıllarda deprem bilinci ve yapı güvenliği kontrolleri, AFAD tatbikatları, okul eğitimleri derken farkındalık artıyor.
Ama yeterli mi?
Sahil boyunca uzanan eski binaları, 1980 öncesi yapıları düşününce cevap çok net: Henüz değil.
Bir de unutmamak gerekir: Ünye’deki pek çok bina 2000 yılından önce yapıldı.
O dönemlerde nervürlü demir kullanılmadığından, betonun içindeki demirle tutunma zayıf kaldı.
Bu da depremde kolonların kırılma, kirişlerin kopma riskini artırıyor.
Üstelik bazı çok eski binalar, mantolama ve boya ile makyajlanmış gibi görünüyor; sakın sizi yanıltmasın.
Yani sadece fay hattına değil, binalarımızın yaşına ve içindeki demirin karakterine de bakmamız gerekiyor.
Deprem, bazen zeminden değil, yılların ihmalkârlığından gelir.
Sessizlik de Uyarıdır.
Bazen doğa bağırmaz, sadece susar.
Karadeniz’in sessizliği, belki de bize “hazır olun” diyen bir sessizliktir.
Ünye, bugün maviyle yeşilin arasında bir huzur kenti.
Ama unutmamak gerek: huzur, tedbirsizlikle değil, farkındalıkla korunur.
Deprem öldürmez, yapı öldürür...
Ve...
Bugün Cumhuriyetimizin 102. Yılı..
Başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve tüm şehitlerimizi, saygı ve minnetle anıyorum.
Bayramımız Kutlu Olsun!



